7 Ocak 2011 Cuma

~Tasarım Dilide Savaş ve Terör ~

                         

Tarihçilere göre, tarihsel dönemler, çağlar rakamlarla değil büyük çaplı sosyal kırılmalarla nitelendiriliyor. Savaşlar ve terörle gelen, bedelleri on binlerce masum insanın ölümü ve iç huzurların yok olması sonucu doğan korku ve güvensizlik artık yaşantılarımızın ana kurgusunu belirleyen önemli faktörler haline geldiler. Tarihçiler 20. Yüzyılı bir “terör çağı” olarak tanımlarken, 21.yüzyıl “süper terör çağı” olarak adlandırılmaktadır. 1


21. yy dünya düzeninde, sokaklarında şiddetin kol gezdiği, bombaların patladığı ülke savaşların bu kadar artması ürkütücüdür. Kimi ülkeler içerisinde bulunduğu coğrafik veya politik nedenlerle savaşın şiddetinden uzaktadır ancak dünyanın pek çok yerinde, evinden çıkıp günlük hayatlarını devam ettirirken dahi savaşın ve terörün kötü yüzüyle karşılaşan ve hatta sakat kalıp yaşamını yitiren insanların sayısı giderek artmaktadır. Dünyanın her anlamda globalleşmesiyle, bu şiddet toplu bir bilinçle insanları farklı tepki, önlem ve arayışlara itmiş durumdadır.





Tüm bu savaşlarda en son Kuveyt ve Irak savaşlarında görüldüğü gibi çatışmalar, çevreyle ilgili her türlü oluşuma büyük zararlar vermektedir. Atılan bombalar, insanların ölmesi, dünyanın geri kalanının bunları naklen izlemesi, parçalanmış bedenler, ağlayan insanlar, yanan rafineler, yıkılan binalar sadece anlık felaketlere sebep olmakla kalmamakta, savaş bittikten sonrada çevreye ve insana zarar vermeye devam etmektedir.

Algılarımızı en çok harekete geçiren yeni formların büyük kısmının şiddet öğeleri oldukları açıklandı. Özellikle gençlerin daha fazla etkisi altına girdikleri bu yönelimler, “kötü adamların ve silahların olduğu her şey eğlencelidir” formatına sokularak talepler karşılandıkça sınırlar da genişletiliyor. Sadece savaş meydanlarında olan çatışmalar, günlük hayatın içine eğlence olarak sokulmaya, sinema filmleriyle   “sıkıcı hayatlara, iki saatlik dopingler”  olarak gelmeye, bu bağlamda oluşan her yeni kavramda Matrix gibi, yeni bilgisayar oyunları gibi, hiç bitmeyen zombi ve savaş filmleri gibi yok edilme üzerine kurulmaya başlandı. Sonuç olarak, dünyanın her yerinde ve toplumların her kesiminde “savaşa hayır” sloganları atılsa bile ironik bir şekilde,huzurlu evlerde bile çocuklar sanal dünyalarında birer katile dönüşüyorlar.

Toplumların bu savaşlardan ve her gün parçalanmış bedenleri televizyonda artık normal görüntülermiş gibi, defalarca izletilmesinden sonra  “korunma” hissi şiddetli bir biçimde yerleşmiş olduğundan herkes bireysel olarak da kendini koruyabileceği alternatif tasarımlara yönelmektedir.Bunlardan biri, aslında 1995 yılında ilk olarak tasarlanan ve son yıllarda fazlaca talep gören  “do not resuscitate” DNR,“kalp masajı yapma” kolyeleridir. Kolyeler sahip olunan kişiler tarafından, doktorlara kendilerini hayata yeniden döndürebilmek için kalp masajı yapmamaları emrini vermektedir. Aslında tasarlanmış olduğu yıllarda yalnızca ciddi kalp rahatsızlıkları olan ve bu tarz müdahalelere karşı dayanıksız olan hastalar düşünülerek yapılmıştır. Yaşadığımız günlerde insanların içinde bulundukları durumu anlatmak açısından iyi bir örnek olan bu kolyeler giderek daha fazla insan tarafından taşınmaya başlanmıştır.3


1 -Fiell, P., (2005), Design of the 20th Century, Taschen, Köln
 
2  -Güney, S., (2008), Davranış Bilimleri, “İnsanın Psikolojik Yapısı ve Ergonomi”, Nobel Yayınevi, Ankara
3    -Mcrae, H., (1996), The World in 2020, Anadolu Grubu Yayınları, İstanbul
Küreselleşme ve iletişim devrimiyle bu eylemleri, korkularımızı, ederlerimizi, mağduriyetlerimizi esas kurbanlar ile ortaklaşa yaşamamıza neden olmaktadır. 2

0 yorum:

Yorum Gönder